26 Mart 2024

Zana, Erdoğan'ı heyecanlandırmış görünüyor

Nasıl ki CHP adaylarına oy veren Kürtler CHP uşağı olmadılarsa, aynı şekilde Kürt partileri barajı geçsin, TBMM'de temsil imkanını kaybetmesin diye Hadep'e, HDP'ye oy verenler de bu partilerin uşağı değillerdi

Eski HDP Milletvekili Leyla Zana, inzivada geçirdiği 8 yılın ardından meydanlara bir çıktı, pir çıktı.

Önceki gün Urfa ilçelerindeydi. Siverek'te 90'lı yıllarda adına yapılan "Biji biji her biji xwuşka Leyla her biji" (Yaşa Leyla abla) şarkısıyla karşılandı.

Diyarbakır'da "müjdeli haber beklediğini" söylediği İstanbul seçmenine bir kez daha seslendi:

"CHP şimdi 'İstanbul'da Kürtler bize neden oy vermiyor' diyor. Biz kimsenin uşağı değiliz. 'Oyunu bana ver ama görünmez ol.' Ama biz hayalet değiliz ki. Bizi aptal yerine koyuyorlar. Diyorlar ki 'bugün de bizim hizmetimizde olun' biz de diyoruz ki işinize bakın. Kürtler artık uyanmış. Bunlara oy vermez. İstanbul'da en fazla nüfusa sahip olan Kürtlerdir. Herkes Kürtler İstanbul'da kime oy verecek, ne yapacak diye bekliyorlar. Gücünüzü görüyor musunuz? İstanbul'daki Kürtlere sesleniyoruz ki kendinize oy verin."

Leyla Zana'nın Diyarbakır'da yaktığı Nevruz ateşi belli ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı da ısıtmış.

Diyarbakır'da Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) öncülüğünde nevruz etkinliği yapıldı. Etkinliğe, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan (sağda) ve HDP Ağrı Milletvekili iken 11 Ocak 2018'de TBMM Genel Kurulunda yapılan oylamada "devamsızlık" gerekçesiyle milletvekilliği düşürülen LeylaZana (solda) da katıldı.

O da Tokat'tan yanıt verdi:

"Bu parti Ankara'daki genel merkezinden değil, İstanbul'daki sapkın ideolojik yapılar ile Kandil'deki terör baronları tarafından yönetilmektedir. Parti yönetiminin hem ülkeye hem millete hatta hem de kendi tabanına siyasi irade sahibi olduğunu ispatlaması gerekiyor."

"İstanbul'daki sapkın ideolojik yapılar" dediklerinin kim olduğunu bilmiyoruz. Sanırım seçimde oylarını Ekrem İmamoğlu'na verecek olanlardan böyle söz ediyor.

DEM Parti yöneticilerinin siyasi irade sahibi olduğunu ispat etmesi için yandaşlarını Murat Kurum seçilecek şekilde yönlendirmeliymiş, Erdoğan'ın sözlerinden bu anlaşılıyor.

DEM Parti'nin, İstanbul'daki Kürtlerin kime oy vermelerini istediğini söylemesinde bir sorun yok.

Kaç kişiyi ikna edebileceklerini de önümüzdeki hafta göreceğiz.

Bana öyle geliyor ki o partinin "kendi tapulu malı" gördüğü Kürtler, tıpkı geçen seçimde olduğu gibi bu seçimde de kendi bildikleri gibi hareket edecekler.

CHP'liler de DEM'e kızıyorlar ama onlar da haksız, sonuçta DEM Parti ile bir arada görünmemek kararı kendi kararları.

Ancak Leyla Zana belli ki geçtiğimiz 8 yıldaki inziva sürecinde memlekette neler olup bittiğinin de farkında değilmiş.

Nasıl ki CHP adaylarına oy veren Kürtler CHP uşağı olmadılarsa, aynı şekilde Kürt partileri barajı geçsin, TBMM'de temsil imkanını kaybetmesin diye Hadep'e, HDP'ye oy verenler de bu partilerin uşağı değillerdi.

HDP'nin İstanbul'da, İzmir'de sandıklarda görevlendirdiği "beyaz Türkler"in amacı da uşaklık etmek değil, Erdoğan rejiminin ötekileştirici tutumuna demokratik bir tepki göstermekti.

Siyasette iş birlikleri, ittifaklar, ortak cephe oluşturmak gibi tutumlar uşaklık, aptal yerine konmak gibi kelimelerle tanımlanmaz.

Böyle yaparsanız, geçmişte bu saikle başka partilere oy veren kendi seçmeninize de hakaret etmiş olursunuz.

DEM Parti yönetimi, özellikle de İmamoğlu'na seçim kaybettirmeyi başarabilirlerse, Erdoğan'ın kayyım meselesinde yumuşayabileceğini hesaplayan "ince bir politika" izliyormuş.

Bu yorum, DEM Parti'ye çok yakın bir kaynağın yorumu.

Seçimden sonra Erdoğan'ın dört yıl daha iktidarda kalacağı gerçeği de çözüm süreci için kapısı çalınacak muhatabın Erdoğan olduğunu gösteriyormuş.

Dün yazmıştım, tekrarlayayım: Erdoğan'ın çözüm sürecini yeniden başlatabilmek için siyasi gücü artık yok.

En güçlü olduğu zaman bunu denedi, ilk tepkide de geri adım attı.

Artık siyasi gücü MHP'yi yanında tutmaktan kaynaklanıyor ve ondan vazgeçmediği sürece ne kayyım politikası değişir ne de çözüm süreci lafını ağzına alır.

Kürt seçmen, elbette kime isterse oyunu ona verir, kimsenin bu oy üzerinde ipotek tesis edebilmesi mümkün değil.

Ancak görebildiğim kadarıyla İstanbul'daki Kürtler, politik çıkarlarının nerede olduğunu Leyla Zana ve arkadaşlarından daha iyi biliyorlar.

* * *

Seçim güvenliği için sandıklara sahip çıkın

Seçim için son düzlükteyiz, özellikle muhalefet partilerinin sandık güvenliği işini ciddiye almaları için vakit daralıyor

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 31 Mart günü yapılacak seçimde 594 bin kişinin görevlendirildiğini açıkladı.

Bunların yarısından çoğunu polis ve jandarma oluşturuyor, 70 bin de korucu var.

Bunların hepsi doğal olarak devlet memuru ve görev yapabilecekleri alan, sandık alanının dışı.

Yani görevli sayısının çokluğuna bakarak seçimin güven içinde yapılabileceğini varsayamayız.

Elbette bu personel, sandık alanına dışarıdan yapılacak müdahaleleri de önlemekle görevli ancak sandığın asıl güvenliğini sağlayacak olanlar siyasi partiler.

Çünkü Türkiye'de seçimleri hâkim gözetiminde siyasi partiler yapar.

Hatırlarsınız Erdoğan yönetimi, geçtiğimiz seçimden önce il ve ilçe seçim kurullarının oluşturulmasında yarım yüzyıldan fazla zamandır geçerli olan düzeni değiştirdi.

Seçim Kurulları marifetiyle seçim sonuçlarına müdahale etme niyetinin bir göstergesi sayılabilir ancak iş her zaman ve her zaman sandık başında bitiyor.

Siyasi partiler, eğer her sandık kurulunda bir görevli bulundururlarsa, o görevliler sayım ve döküm işlemleri sırasında hata ya da hile yapılmasını önleyebilirler.

Islak imzalı tutanakların bir kopyasının saklanması, ilçe ve il seçim kurullarında toplama işlemlerine hile karıştırılmasının da önüne geçebilir.

Bütün mesele seçime giren siyasi partilerin, sandıkları boş bırakmaması ile ilgilidir.

Ülke çapında 206 bin civarında sandık kurulacak. Her sandıkta 350 seçmen oy kullanacak.

Önceki seçimlerde oyların doğru sayımı, dökümü konusunda hassasiyetleri olan sivil toplum kuruluşlarının aktif olarak seçim güvenliği için çalıştıklarını biliyoruz.

Erdoğan yönetiminin bu sivil toplum kuruluşlarından da hoşlanmadığını ve rahatsız olduğunu biliyoruz.

Artık seçim için son düzlükteyiz, özellikle muhalefet partilerinin sandık güvenliği işini ciddiye almaları için vakit daralıyor.

Bir önceki yerel seçimde aynı zarftan çıkan dört pusuladan birinin geçersiz, üçünün geçerli sayılması gibi tuhaflıkları da yaşadığımız için, seçimi çalma çabalarına karşı uyanık olmak gerekiyor.

* * *

"Keşke Yunan kazansa" diyen Federasyon Başkanı

TFF'nin "ülke puanı" gibi bir derdi de yok sanırım
TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi

Futbol Federasyonu, Suudi Arabistan'da oynanamayan süper kupa maçının intikamını Fenerbahçe'den almaya niyetlenmiş gibi görünüyor.

Oysa ilk gün yapılan açıklama, Riyad'daki maçın o koşullar altında oynanamayacağına iki kulüp ve Federasyon yetkililerinin birlikte karar verdikleri yönündeydi.

TFF'nin açıklamasını hatırlayalım:

"2023 Süper Kupa müsabakası organizasyondaki bazı aksaklıklar nedeniyle Kulüplerimizle birlikte aldığımız ortak karar neticesinde ileri bir tarihe ertelenmiştir."

Ancak iş Türkiye'ye dönünce değişti.

TFF Başkanı, Erdoğan'dan ödü koptuğu için suçu Fenerbahçe'ye yıktı, Galatasaraylı yöneticiler de son derece oportünist bir tavırla tam siper yere yattılar ki Erdoğan'ın öfkesi Fenerbahçe'ye yönelsin.

Bekledikleri gibi de oldu. Süper Kupa'nın Riyad'da oynanmamasının sorumluluğu tek başına Fenerbahçe'nin sırtına yıkıldı.

TFF, şimdi Süper Kupa'yı Fenerbahçe'nin Olympiakos ile oynayacağı Konferans Kupası Çeyrek Final ilk maçının önünde oynatmak istiyor.

Fenerbahçe, bu maç için Urfa'ya gidecek, maçı oynayacak, geri dönecek ve Atina'ya maça gidecek. Bunların hepsi üç gün içinde olup bitecek.

Fenerbahçe'nin erteleme talebi beklendiği gibi Galatasaray yönetimi tarafından reddedildi, Federasyon da bu fırsatla Fenerbahçe'yi cezalandırmak için maçı oynatmaya kararlı.

Oysa böyle bir ekstra maç oynamak zorunda olmayan Olympiakos'un, PAOK ile oynayacağı maç, Konferans Kupası maçı nedeniyle ertelendi.

Yunanistan Futbol Federasyonu, böyle bir maç öncesinde Olympiakos ve PAOK'un gergin bir maç oynayarak yıpranmalarını göze almadı.

Çünkü Olympiakos ve PAOK bu kupada Yunanistan'ı temsil ediyor ve bir "Yunan finali" beklentisi içinde olan Yunanistan Futbol Federasyonu maçı erteliyor.

TFF'nin "ülke puanı" gibi bir derdi de yok sanırım.

Belli ki "Kurtuluş Savaşı'nı keşke Yunan kazansaydı" diyen Fesli Kadir'in rüyasını futbol sahasında gerçekleştirmek gibi bir beklentileri var.

Fenerbahçe bu oyunu bozmalıdır.

Süper Kupa maçı mutlaka oynanacaksa bu maça kadın takımını çıkarmak Cumhuriyet'in yüzüncü yılında anlamlı bir tepki olur.

Kadın takımının da şampiyonluğa gittiğini ve yıpranmaması gerektiğini düşünüyorlarsa alt yaş takımlardan biri ile bu maç oynanabilir.

Maç biraz sert geçer ama o kadar olacak artık.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Yolsuzluk ekonomisinin bedelini ücretli öder

Asgari ücretin daha yüksek belirlenmesinin, enflasyonla mücadeleye zarar vereceğini savunanlar var. Eğer Türkiye’deki enflasyonun işçi ücretlerinden kaynaklandığına inanacak olursanız bu görüşlere hak verebilirsiniz. Oysa ekonomide kötü giden her şeyin bir tek sorumlusu var: Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan muradına erecek gibi

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor

Erdoğan niye “kambura yatıyor?”

Mevcut Anayasa, yapmak istediği neyi yapmasına engel oluyor ki Anayasa’yı “kambur” diye tanımlıyor? Memlekette her gün bir gazeteci tutuklanıyor. Barolara dava açılıyor. Sadece doğrulanmış bir haberi yayınladı diye okuduğunuz bu internet gazetesi T24 hakkında soruşturma başlatabiliyor. Kamburdan kurtulursa ne yapacak, gerçekten merak ediyorum

"
"